Arşimet’in yarattığı, dönmeye devam ediyor, bilgi ve arzu arasındaki ritmi sessizce işaret ediyor.
Arşimet, dişlilerin dilini çözen ilk dehalardan biriydi. Basit çarklara yön vererek, gücün ve hareketin ölçüsünü buldu. Yüzyıllar sonra bu keşifler, zamanı sayan saatlerin ve bilimin kalbine yerleşti. Aradan uzun zaman geçti; bir kuzgun, Arşimet’in mezarını gören bir yere yuvasını yaptı. Her kuzgun gibi o da parlak şeylere tuhaf bir ilgi duyuyordu. Yıllar içinde sayısız madeni parayı çalıp bir ağaç kovuğunun içine gizlemişti. Adeta yeryüzünün sırları gibi olmuştu, o küçük metal parıltılar… Sonra bir gün, çok daha büyük bir şey gördü: Ağır, karmaşık ve gizemli bir biçimde parlayan bir cep saati. İşin tehlikesi ve yüküne rağmen ona dayanamadı. Ama bu sefer, içinde çalma isteği değil, sessiz bir sezgi vardı. Kuzgun, içgüdüsünün rehberliğinde saati Arşimet’in mezarına götürdü. Bir dala kondu… Saatse gagasından hafifçe sallanıyordu. Bu, bilgiyi ışığa dönüştüren bir adama sessiz bir saygı duruşuydu. Bir zamanlar çarkları harekete geçiren deha, şimdi toprağın altında sessizce yatıyordu. Yarattığı şeyse dönmeye devam ediyor, bilgi ve arzu arasındaki ritmi sessizce işaret ediyordu.
Siyah mermer, altın, gümüş ve pırlanta dolma kalem seti.
Tarih isyan, savaş ve doğal afetlere kurban olmuş nice uygarlık gördü. Bazısının limanını akarsuların taşıdığı topraklar doldurdu; bazısı ise yeni ticaret yollarının keşfiyle konum avantajını yitirdi. Geriye boş temeller, yıkık sütunlar kaldı. Ancak bazısı da var ki bilim, sanat ve felsefeye atfettiği yüksek değer sayesinde uygarlığın gelişimine binlerce yıl öncesinden ışık tuttu. Halikarnas için Herodot, Assos için Aristo, Sisam için Pisagor, Milet için Thales hâlâ birer dikili sütun ve asla yıkılmayacaklar. Bu obje çalışmasında savaş yüzünden yerle bir olmuş bir tapınak görüyoruz. Hâlâ ayakta duran tek sütununu tutup çektiğinizde bir dolma kalem olduğunu fark edeceksiniz.
Siyah mermer, cam, bronz, altın, gümüş ve pırlantalı divit takım.
Mevlevi dervişi Mehmet Dede, dönemin padişahı III. Selim’in fermanıyla Venedik’e gönderilir. Görevi orada zirveye taşınmış cam sanatının inceliklerini öğrenmek, döndüğünde ise imparatorluk sınırları içerisinde nitelikli cam eşya üretiminin temellerini atmaktır. III. Selim bu meşakkatli iş için tercihini durduk yerde bir Mevlevi dervişinden yana koymamıştır. Bilir ki zanaat geleneğinden gelmemelerine rağmen özgün harikalar yaratmayı başarmış nice Osmanlı saat ustası gibi o da Yaradan’ın güzelliğine yaraşır eserler ortaya koymak için sabırla çalışacak, kendini ve sanatını geliştirecektir. Beykoz’da kurduğu atölyesinde eşsiz bir adanmışlıkla işe koyulur Mehmet Dede. Venedik’te öğrendiklerinin üstüne yeni boyutlar ekler. Bülbül gözüne benzerliğinden dolayı adını Çeşm-i Bülbül koyacağı, özgün bir tarz geliştirir ve bu teknikle birbirinden güzel sürahi, vazo ve kaseler üretir. Aradan 200 yıl geçer, Sevan Bıçakçı kendi işlerinin de kilit malzemesi olarak gördüğü sabır ve adanmışlık kavramlarını bir obje çalışması üzerinden ele almak ister. Cam sanatına güzellikler katmayı başarmış III. Selim fermanına yaraşır bir Çeşm-i Bülbül kalem tasarlar. Mehmet Dede’nin takdirine şayan olabilmeyi umarak…
Altın, gümüş, siyah ve beyaz mermer, kumtaşı, pırlantalar, yakutlar ve içlerine kalyonlar oyulmuş kaya kristallerinden tasarlanmış masa saati.
İmparatorluğun Müneccimbaşı Takiyüddin iyi yetişmiş bir gök bilimciydi. III. Murat’ın izniyle İstanbul’un Tophane sırtlarında çağının en büyük ve donanımlı gözlemevini kurdu. Kullandığı gözlem aletlerinin çoğu kendi icadıydı. İslam dünyası bilimcilerinin mirası trigonometriden, usturlaptan ve dönemi için çok taze bir buluş olan, saniye gösteren saatlerden faydalandı. Matematik, astronomi ve optik alanlarında birbirinden değerli eserler üretti. Ne yazık ki büyük adanmışlıkla inşa ettiği rasathanesinin ömrü sadece üç yıl sürdü. Müneccimbaşı olması, dönem uleması tarafından hoş karşılanmayan bir durumdu. Rasathanelerin kuruldukları her yere uğursuzluk getirdiği hurafesini öne sürerek; bir kuyruklu yıldız gözlemi ardından baş gösteren veba salgınının sebebini rasathanesinden bildiler. Ünlü astronom Kepler’in hocası Tyco Brahe’nin meşhur gözlemeviyle boy ölçüşebilecek özelliklere sahip dev eseri, 1580 yılında top atışlarıyla yerle bir edildi. Sevan Bıçakçı, bu masa saati çalışmasıyla 500 yıl aradan sonra Takiyüddin'in dehasına şapka çıkarıyor.
Size web sitemizde en iyi deneyimi sunduğumuzdan emin olmak için web sitesi fonksiyon ve işlevselliğini artırmaya yönelik çerezleri kullanıyoruz. Ayarları değiştirmeden web sitemizi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz. Ayrıntılı bilgi için lütfen Çerez Politikamızı inceleyin.